19 Kasım 2014 Çarşamba

Kitap Yorumu: Avcının İntikamı | Elizabeth May


Kitap Adı: Avcının İntikamı
Özgün Adı: The Falconer
Yazar: Elizabeth May
Seri Adı: The Falconer (#1)
Tür: Genç Yetişkin, Tarihi-Fantastik
Çevirmen: Deniz Başkaya
Yayıncı: Dex
Sayfa: 352

Edinburgh, İskoçya, 1844.

Sosyeteye henüz takdim edilmis masum ve büyüleyici bir leydiydi, ta ki annesi öldürülene kadar.

O artık bir peri avcısı.

Gündüzleri çay davetlerinde etrafa yapmacık gülücükler dağıtıyor, geceleri ise kendi yaptığı icatlarla ölüm saçıyor.

İntikam yemini etti, annesinin katilini bulacak.

Önüne hiç tahmin etmedigi bir engel çıkana dek durmayacak.



Douglas Markisinin tek kızı olan 18 yaşında Leydi Aileana Kameron, hayatında her şeye sahip bir kız. Günlerini annesi ile icatlar yaparak, balolara katılarak veya gelecekteki olası eşini ve hayatını düşünerek geçiriyor. Hayatındaki her şey dört dörtlük olmasa da bir amacı ve mutlu olduğu bir hayatı var. Birçok şeyin gayet güzel ilerlediği hayatında, bir gece annesinin öldürülmesiyle her şey tepetaklak oluyor ve Aileana kendi benliğini tamamen bırakarak bambaşka biri oluyor. 

O artık bir yalancı, bir katil ve bir Şahinci.

Babası, O'nu elleri kanlı, annesinin cesedinin önünde tek bir gözyaşı bile dökmeden gördüğünde kızı hakkında bambaşka düşüncelere kapılıyor. Ve sosyetenin birçoğu da aynen bu şekilde düşündüklerini gizlemek için herhangi bir girişimde bulunmuyor. Aksine bol bol dedikodu yapıyorlar. Aileana, insanların gözünde anne katili olarak anılmaya başlıyor. Katilin bulunamaması da buna tuz biber oluyor tabi. Fakat O'nun tüm bunlar umurunda bile değil. Tek amacı, sadece kendisinin görebildiği ve annesinin kalbini gözleri önünde yerinden çıkaran yaratığı bulup intikamını en acı biçimde almak..

İşte olaylar tam da bu andan sonra başlıyor.
Aileana'nın gözünü intikam ve hırs öyle bürüküyor ki, mantıklı düşünmesine fırsat olmadan eline gümüş bir bıçak aldığı gibi önüne ilk çıkan periyi öldürmeye kalkıyor. Fakat hoop orada bir duracaksın değil mi ama canım? Gümüş bıçak nedir? Küçükken dinlediğin korku hikayelerinde mi sandın sen kendini, hayırdır yani? Neyse.. Tabi ki gümüş bıçağın ve az buz olan gücünün saldırdığı periyi öldürmeyeceğini anlaması fazla zamanını almıyor. Tam bu sırada adeta bir ışık, bir Yunan Tanrısı misali kurtarıcısı devreye giriyor..! *Evet alkışları, tezahüratları duyalım lütfen! :D*

Kiaran MacKay..

Kiaran, peri ırkının en güçlüleri olan daoine sith'lerden. Ve şuan söyleyemeyeceğim(:P) bazı nedenlerden ötürü perileri avlıyor ve Aileana'ya yardım etmeye başlıyor. Tam bir yıl boyunca geceleri peri avları ve Kiaran'ın Aileana'yı eğitmesi ile geçiyor. Fakat tüm bu eğitimler Aileana için yeterli mi? Annesinin katili olan periyi öldürebilecek mi? Yada en büyük sorunu bu mu? Eh tüm bunların cevabını merak ediyorsanız en kısa zamanda kitabı okumanızı tavsiye ederim.



Şimdi şöyle bir yüzeysel olarak kitabı tanıttığıma inanıyorum. Tüm bunlar yanında kitapta sevdiğim sevmediğim bazı taraflar da oldu ve onlara değinmeden geçemeyeceğim.

Bir kere historical bir kitap olmasına rağmen, bolca yer verilen mekanik icatlar çok hoşuma gitti. Başta pek bağdaştıramadım ama. Sonuçta 1844 yılındasınız ve hava araçları(kitapta Ornitopter diye geçiyor) icat edebiliyorsunuz. Yada ağır ateşli silahlar, bombalar yapabiliyorsunuz. Yok canım daha neler gibi tepkiler çok verdim ama kitap ilerledikçe ve Aileana'nın bu tür icatlar yapıp da kullandığını gördükçe hayranlığım arttı. Üstelik Aileana'yı öyle sert, badass, yıkılmadım ayaktayım modunda görmek de ayrıca hoştu. Annesinin ölümünden sonra köşesine çekilip ağlayıp sızlanmıyor. İntikam da olsa bir amacı var ve sağlam adımlarla yolunda ilerlemeye bakıyor.
Öte yandan Kiaran başlı başına kitabı sevme nedenimdi. Onun o ketum, gizemli, bad boy halleri.. Of diyorum.. Normalde böylesi ketum erkekleri itici bulabilirsiniz fakat Kiaran bambaşka bir boyut. Özellikle Aileana'ya karşı tutumu çok iyidi. Aileana'yı bir kız olarak görmektense, ona bir insan gözüyle bakıyor, onu motive edip, amacına ulaşması için yardım ediyor. Üstelik sonunda kendisi zararlı çıkacağını bile bile...

Sevmediğim kısımlara gelecek olursak eğer, (ki öyle aman aman sevmemek değil dikkatinizi çekerim!)
Öncelikle kitabın şimdiki zaman dili öldürdü beni. Gerçi okudukça görmezden gelmeye ve alışmaya başladım tabi ama yine de garipti.

Ve bir de Aileana&Kiaran kısımları vardı ki.. Ömrümden ömür gitti kitap boyunca! Ben böyle bir şey görmedim. Kitap boyu tam diyorum sonunda yakınlaşıyorlar birbirlerine açılacaklar..  O da ne?! Bir aksilik çıkıyor. Yada hoop Kiaran kendisini yine kapatıyor ve o ketum hallerine geri dönüyor. Eh artık kitap bitiyor hala tık yok. En son isyanı basacaktım ki yazar biraz imanlı çıktı da az da olsa verdi okuyucuya istediğini. Ama finaliyle yine yaktı, yıktı bizi..

Kitabın finali hatırlamak bile istemeyeceğim bir şekildeydi. Fakat ne yaparsam yapayım unutmam da pek olası gözükmüyor. O son sayfa ile yüzüme bir tokat yemiş gibi oldum ne yalan söyleyeyim. Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Kendimi, elinden dondurması düşmüş, sokakta kötü bir çocuk tarafından balonu patlatılmış kız çocuğu gibi hissettim. Şöyle bir hareket de kaçınılmazdı ;
Ama tabi ne kitabıma ne de Kiaran'a kıyamadığım için içimde kaldı ve bağrıma taş basıp sakince elimden bırakmayı başardım.

Serinin ikinci kitabı The Vanishing Throne, 17 Eylül 2015'te yurt dışında çıkıyor. Sanırım, ilk kitabın okuyucuyu depresyona sokacak bir finalle yazılması ve ikinci kitabın 2015'te çıkacak olması sevgili yazarın bizi ''sınama şekli''.

Son olarak da birkaç sevdiğim alıntı ile de sizlere veda ediyorum.^^

✦ Gözleri dipsiz kuyu gibi; sanki içlerinde sonu olmayan derin ve karanlık bir boşluk var. Gözlerinde siyah olmayan sadece dipsiz uçurumun içinde yanan birer kor gibi görünen altın rengi benekler. Benekler Kiaran'ın yaşını yansıtıyor. Yüzyılların gelip geçişine, sayısız insanın yaşamına ve ölümüne, koca medeniyetlerin doğuşuna ve yıkılışına tanıklık etmiş. O yaşayan bir tarih kitabı.

✦ Kiaran sessizce ''Kararlılığın gözümden kaçmadı.'' diyor. ''İntikam dışında çok az şeye kıymet verdiğine şahit oldum. Peki ne düşünüyorum, biliyor musun?''
''Ne?'' diye fısıldarken duyacaklarımdan neredeyse çekiniyorum.
''Seni kendime benzettiğimi.''

✦ '' Tha mi duilich air do shon.'' '' Kırılgan anılarımız olmadan var olabilir miyiz sence? Pişmanlık olmadan?''

✦ ''Bana nasıl bir adam olduğumu sordun. Ben senin için can aldım, seni o nehirden çıkardım, hayatını kurtarıp sana beni ve türümü öldürmenin yollarını öğrettim. Fakat asla beni bir insan gibi görme hatasına düşme. Sana yardım ediyorum çünkü bunu gerekli gördüm. Fakat onura değer vermem.''

✦ O bir insan değil. O bir insan değil. O bir.. Hay lanet, dokunuşu kesinlikle bir insan gibi..

✦ ''Sana hiçbir sithiche'in hayatını bir başkasıyla birleştirirken nasıl yemin ettiğini söylemiş miydim? Aoram dhuit.. Sana tapacağım..''


4/5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...