25 Ocak 2016 Pazartesi

Kitap Yorumu: Ruhumdaki Canavar | J.M. Darhower [Monster In His Eyes #2]

Kitap Adı: Ruhumdaki Canavar
Özgün Adı: Torture To Her Soul
Yazar: J.M.Darhower
Seri: Monster In His Eyes(#2)
Tür: Yeni Yetişkin, Romantik, Karanlık
Çevirmen: Arzu Altınanıt
Yayıncı: Yabancı
Sayfa: 480



Ben iyi bir adam değilim. Değilim işte. Biliyorum. İçimde, dünyada en ufak ışık zerresi bile bırakmayacak kadar karanlık var. Ama zarar veremeyeceğim biri var, söndürmeye cesaret edemediğim tek bir ışık… Karissa. Benim bir canavar olduğumu düşünüyor ve belki de öyleyim. Onu her dokunuşumla ürkütüyor, ruhuna işkence ediyorum. Ama ben tek değilim. Dünya canavarlarla dolu ve en tehlikelileri ben değilim. Onların yanına bile yaklaşmıyorum. Tanrı bana yardım etsin ki onu seviyorum. Seviyorum işte. Ve Tanrı, onu benden almaya çalışan herkese de yardım etsin.


Hazır üçüncü kitabın kapağını, arka kapak yazısını, çıkış tarihini taze taze öğrenmişken tüm işlerimi bir kenara bıraktım ve Vitale’in bakış açısından olayları okumak için kendimi ikna edebildim. Bakmayın ikna dediğime… Gözlerindeki Canavar bittiğinde konuştuğum, kitabı anlattığım arkadaşlar bilir ne derece heyecanla ikinci kitabı beklediğimi ama ne oldu bilmiyorum çıktığından beri bir türlü cesaret edemedim başlamaya. Bunda olumsuz yorumların etkisi olmadığını söylesem, eh yalan söylemiş olurum. Yerli yabancı birkaç okurun yorumlarına göz attıktan sonra soru işaretleri oluştu kafamda. Ya sevmezsem, ya kafamdaki Vitale tablosu yerle bir olur da favori karakterlerimden birini kaybedersem diye düşünüp kendimi yediğim de doğrudur. Hastalıklı bir biçimde Vitale karakterine takıntılı olmam da pastanın süsüydü diyebilirim tabiri caizse. Ama sonunda hiçbir şeyi umursamayarak başladım kitaba. Biraz ders çalışıp biraz Naz’ı okuduğumdan iki gün gibi bir sürede ancak bitirebildim. Kitap bittiğinde ise kendime kızmadan edemedim. Zira bunca zaman boşu boşuna kuruntu yapmış ve kitabı kitaplığımda bekletmişim. Keşke daha erken okusaydım dediğim nice kitaplardan oldu Ruhumdaki Canavar anlayacağınız.

Olayları Vitale'in bakış açısından okuyacak olmak ilk duyduğum anda fazlasıyla sevindirmişti beni. Ama kitabın çıkmasına yakın acaba mı diye düşündüğüm anlar da çok oldu. Dediğim dedik, sert, karanlık bazen de acımasız olarak tanıdığım Vitale'in iç dünyasına bakmak biraz korkutuyordu beni. Tamam onun düşüncelerini, geçmişini, sırlarını öğrenmek istiyordum ama tanıdığım adam, daha doğrusu Karissa'nın anlatımıyla tanıdığım adam ya kendi iç dünyasında daha yumuşak ise? Yani demek istediğim şu ki, Vitale karakterini sevenler kadar sevmeyenler de vardı. Ya yazar bu yüzden o tanıdığımız, bildiğimiz adamı bir hamur misali daha da yoğurup yumuşattıysa? Yukarıda kendim için belirttiğim hastalıklı takıntı tabiri  bu yüzdendi. Çünkü ben o adamı bu şekilde sevmiştim. Ki birçok okurun da bu şekilde sevdiğini biliyorum. İster katil olsun ister acımasız bir psikopat. Vitale denince akan sular duruyordu. Ama tekrar diyorum tüm bunlar sadece kuruntuymuş onu anladım son sayfaya geldiğimde.

İlk kitabın ne derece kritik bittiğini bilir okuyanlar. İkinci kitaba ise kaldığımız yerden devam ediyoruz diyebilirim. Daha ilk sayfalardan Vitale'in en karanlık yanlarını öğrenmeye başlıyoruz. Kendi ile ilgili kimsenin bilmediği sırlarına şahit oluyoruz. Tabii bunları açıkladıktan sonra bir de tehdit geliyor; Sırrımı saklamazsan seni öldürürüm gibi... Vitale'den daha azı beklenmezdi ne de olsa. Okurken ürpermedim değil ama işin ucunda Vitale'i görmek varsa sırrını tüm dünyaya açmaya hazırım hiç problem değil. Şaka bir yana ilk bölümler biraz sinirimi gererek geçti. Vitale'in gösterdiği toleranslara karşın Karissa'nın davranışları, o umursamazlığı gerdi beni epey. Kız tabii haklı kendince ama adam birlikte oldukları her an uyardı neredeyse onu ben iyi bir adam değilim diye. Ara ara empati kurarak kendimi Karissa'nın yerine koyarak olaylara bakmaya çalıştım ama bir süre sonra beynim durma noktasına geldi. Böylesi bir durumla karşılaşsam ne yapardım hiçbir fikrim yoktu çünkü. Bu açıdan da Karissa'ya imrenmedim değil. Bir ara beni sinir etti evet ama sonunda kendi kararını vermiş, yaşananların karşısında dimdik, kararlı duruşu ile artı puan kazandı.

Vitale'in geçmişini, ailesini, hayatının nasıl değiştiğini, Ray ile yollarının kesişmesini, Ray'in gerçek yüzünü, Johnny ile yaşadıklarını anlamak, görmek açısından oldukça aydınlatıcı bir kitap olduğunu da belirtmem gerek. Bunun yanı sıra kitabın gidişatına göre endişe ettiğim birçok nokta oldu. Hani dedim ya, Vitale ya yumuşamışsa... Ya yapması gereken şeyleri, alacağı intikamı aşkı uğruna unutursa? Acımasız olacak belki ama o zaman derdim bu adam tanıdığım Vitale değil, olmamış bu diye. Ama her şeye rağmen, hatta yıllar sonra yeniden mutluluğu bulduğu kadının bir kez daha kendinden uzaklaşacağını bilmesine rağmen yolundan şaşmayıp, yarım bıraktığı işleri tamamladı. Ve o an her ne olursa olsun Vitale gibi bir adamın yumuşamasının söz konusu olmadığını anladım. Eh nasıl mutlu olduğumu anlatmama gerek yoktur sanırım. Şimdi diyeceksiniz ki, o zaman böyle bir adam gerçek mutluluğu nasıl bulacak, nasıl hayatta kalıp sevdiği kadınla birlikte olacak? Gerçekten fazlasıyla cevaplamak istediğim sorular bunlar ama spoiler verip yazıyı daha fazla uzatmak istemediğimden kesiyorum burada. Ama tüm soruların cevabı kitapta bildiğiniz üzere^^


Alıntılar

"Beni sevdiğin için utanıyor musun?" Çok kısa bir an tereddüt etti, ardından, "Bazen," diye fısıldadı. Sanki duymamdan ürker bir tonla söylemişti bunu. Sanki tepkimden korkuyordu. Ama gerçek şu ki ne hissettiğini biliyordum. Utancı ve iç çalkantıları biliyordum. Sevmemen gereken birini sevmenin nasıl bir duygu olduğunu biliyordum. Ona âşık olmuştum. Ve bu, en kötü kâbusumdu.

Kalpsiz değildim; geri kalan her yerim bir boşluktan ibaretken sadece kalbim taş kesmişti. Ama o, uzun süre önce yaşamaya uğraşmaktan vazgeçmiş şeye hayat veriyordu. O, oksijendi ve o olmadan ben ölüydüm.

Bıçağı kendi göğsüme bile saplayabilir ellerimle kalbimi söküp çıkarabilir ve son atışım seyredebilirdim. Uzun süredir ona bağlandığım kadar kimseye bağlanmamıştım. Bu bağlılık, geçen sefer beni duygusal olarak öldürmüştü. Bu kez sonuç fiziksel ölüm olabilirdi.

Asla âşık olmamam gereken bir kadına âşıktım. İkimiz geliyorum diyen bir faciaydık. Oynadığımız savaş oyunu ikimizi de mahvederek son bulacaktı, çünkü onun karakterinde teslimiyet yoktu ve ben işi oluruna bırakamıyordum. Onda sevdiğim şeylerden biriydi bu. Savaşçı bir ruhu vardı. Ama bu, ikimizin de çöküşü olacak bir savaştı. Çünkü benim de savaşçı bir ruhum vardı.

Onun için yanlış kişi olabileceğime inanmak çok zordu. Ama ben öyle olduğumu biliyordum... Kendini vermesi gereken son insandım ben... Ama bu gibi anlar; yani sanki soluksuz kalmış ve aniden şaşırarak birbirimize ne kadar uyumlu olduğumuzu anlamış, bir parçasını kaybetmişken bulmuş ve yeniden bir bütün olduğunu fark etmiş gibi derin bir nefes aldığı zamanlar bana umut veriyordu. Bu, yanlış bir şey olsa bile bir biçimde her şeyi düzeltmek için bir yol bulabileceğim umudunu veriyordu.

Ona her şeyi verirdim. Eğer isterse şu lanet olası göğsümü çıplak ellerimle yırtarak açar, kalbimi yerinden söker ve ona verirdim. Söylemesi yeterdi. İstemesi yeterdi. Avaz avaz milyonlarca istekte bulunabilirdi ve hepsinin gerçekleşmesi için ölümü bile göze alırdım. Ama o sadece, "Beni sevmeni istiyorum," diye fısıldadı.


5/5

2 yorum:

  1. Merhaba... Ben yeni keşfettim burayı... Artık gelirim... :)

    Kitap olan her yer hoş Kraliçe Kitap... :)

    Bu arada, benim de ilk kitabım Ters Düz geçenlerde çıktı! :) Okursanız yorumlarınızı beklerim. Sevgiler... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her zaman bekleriz :) Kitapseverler ile muhabbet etmek bizler için bir zevk :)

      Fırsat bulur bulmaz mutlaka! :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...