16 Eylül 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Tersyüz | Amy Harmon

Kitap Adı: Tersyüz
Özgün Adı: Making Faces
Yazar: Amy Harmon
Tür: Yeni Yetişkin, Romantik
Çevirmen: Arzu Altınanıt
Yayıncı: Yabancı
Sayfa: 376


Ambrose Young okulun en çekici çocuğu ve kasabanın yıldız güreşçisiydi. Uzun boylu ve yapılı bir vücudu, omuzlarına değen saçları ve yakıcı gözleriyle aşk romanlarının kapaklarını süsleyebilecek kadar yakışıklıydı. Fern Taylor bunun farkındaydı ve Ambrose Young'a âşıktı. Belki de bu kadar yakışıklı olduğu için Fern asla onunla birlikte olabileceğini düşünmemişti. Ta ki her şey tersyüz olana ve Ambrose'un eski yakışıklılığından eser kalmayana kadar… Tersyüz, beş genç adamın küçük bir kasabadan kalkıp savaşa gidişinin ve içlerinden sadece birinin geri dönüşünün hikâyesi... Hayatı, benliği, güzelliği kaybetmenin hikayesi... Bir kızın, yıkılmış bir çocuğa ve yaralı bir savaşçının, sıradan bir kıza olan aşkının hikâyesi... Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiliğin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin'i...


Yoruma başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki, Tersyüz benim için çelişkilerle dolu bir kitaptı. Öyle ki, bitirdiğimden beri hakkında yazmak için  aklıma tek kelime dahi gelmedi.
Bu demek değildir ki kitabı sevmedim ya da beğenmedim. Kesinlikle birçok duyguyu aynı anda yaşadığım, kahkahalarla gülerken bir sonrasında gözlerimin dolmasına neden olan bir okuma süreciydi benim için.

Tersyüz, içinde kahramanlık, cesaret, belgelik, kabul görme ve kaybetme gibi birçok duyguyu içinde barındıran bir hikâye.

Bir erkek düşünün, adeta bir Yunan Tanrısı, mitolojik bir kahraman gibi... Yakışıklı, güçlü, parmakla gösterilen, az ama öz konuşan, harika bir sporcu. Ambrose Young...

Ve ona uzun zamandır âşık olan, görünmez, insanların pek de ilgisini çekmeyen sıradan bir kız. Fern Taylor...

Başta belki bu hikâye bir aşk hikâyesi sanılabilir okuyucular tarafından. Evet, bir nevi öyle de ama derine indikçe çok daha farklı hikâyeler de çıkıyor su yüzüne.

Lise son öğrencisi ve çok başarılı bir güreşçi olan Ambrose Young için gelecek çok parlak görünüyor. Eyalet şampiyonaları ile dolu bir güreş geçmişine sahip kendisi. Ve tahmin edersiniz ki insanlar ondan her zaman böyle başarılar bekliyor. Çünkü o, herkesin gözünde yenilmez olan altın çocuk. Fakat bir süre sonra kimsenin göremediği ama Ambrose'un sürekli hissettiği tedirginlik ona ağır geliyor. Üzerinde bir baskı hissediyor ve eskiden büyük bir tutkuyla bağlı olduğu bu spordan uzaklaşmak istiyor. Çözümü ise askere yazılmakta buluyor.

Olaylar tam olarak bu noktadan sonra başlıyor diyebilirim sanırım.
Ambrose liseden en yakın dört arkadaşını da ikna ederek, asker olma yolunda ilk adımını atıyor. Kabul edildiklerini öğrendiklerinde, temel eğitim için kasabadan ayrılıyorlar ve ardından savaşın tam göbeğine, Irak'a gönderiliyorlar.
Okuyucu için hızlı, bu beş genç için ağır çekimde geçen aylardan sonra, görevlerinin bitimine iki ay gibi kısa bir zaman kala, Azrail onlar için kendini gösteriyor.

Yaralı bir yüz, kaybettiği arkadaşlarının acısı ve ağır vicdan azabıyla geriye sadece Ambrose dönüyor.

    ''Ölüm kolaydır. Zor olan yaşamaktır.''

Peki sizce, yaşama sevinci yok olmuş ve ağır bir yük sırtlanmış bir genç, nasıl olur da tekrar hayata tutunur?

İşte bu kısımda devreye Fern ve kuzeni Bailey giriyor. Dostluğun ve aşkın gücü sayesinde Ambrose yaşama sevincini yavaş yavaş yeniden kazanıyor.

    ''Ambrose Young gibi biri, benim gibi birine âşık olabilir mi sence?''
    ''Sadece şanslıysa.''

Kitap hakkında yazmak istediğim fakat kelimelere dökemediğim o kadar çok şey var ki...
Her şeyden önce konunun ve karakterlerin gerçekliği beni en çok çeken unsurdu. Ve duygular... Öyle güzel yansıtılmıştı ki kitap boyunca.
Bailey'in amansız hastalığına rağmen yaşama tutunma çabaları, Fern'in kendisine olan güvensizliğine rağmen Ambrose için yaptıkları ve Ambrose'un yaşadığı tüm acılara rağmen kendisine uzatılan yardım elini zor da olsa kabul etmesi...

Bazıları için iki ana karakter olabilir kurguda fakat benim için üç ana karakter vardı. Bailey olmasaydı, Ambrose ve Fern bu kadar çok ilgimi çeker miydi gerçekten bilemiyorum. Genç yaşına inat öyle bilge, zeki, cesur ve güçlü bir karakterdi vardı ki karşımızda. Hastalığına, tekerlikli sandalyesine ve günden güne ölüme yaklaştığını bilmesine rağmen hayatı dolu dolu yaşamaktan çekinmemesi ile beni kendisine hayran bıraktı. Bir gün onun gibi olabilirim umarım dediğim nadide karakterlerdendi.

    ''Soyulduğunda gülen, hırsızdan bir şey çalar. Bailey, bunun bir kanıtı. Hep gülümserdi; birçok açıdan o, yaşamı yenmişti, yaşam onu değil. Başımıza neler geldiğini her zaman kontrol edemeyiz. Sakat bir beden ya da yaralı bir yüze sahip olup olmamayı.. Sevdiğimiz ve onlarsız yaşamak istemediğimiz insanları kaybedip kaybetmemeyi.. Biz soyulduk. Bailey'in ışığı, Paulie'nin tatlılığı, Grant'ın dürüstlüğü, Jesse'in tutkusu ve Beans'in yaşam sevgisi bizden çalındı. Biz soyulduk. Ama gülümsemeye karar verdik. Tıpkı Bailey'in yapıp hırsızdan bir şey çaldığı gibi..''

Son olarak söylemeliyim ki, kitaplığınızda bulunması ve mutlaka okunması gereken bir kitap Tersyüz. Gerek kurgusuyla gerek karakterleriyle birçok okuyucuya ilham olacağına ve bazı şeyleri daha gerçekçi görmelerini sağlayacağına inanıyorum. Çünkü savaşlar gerçekten oluyor, insanlar en yakınlarını gerçekten kaybedebiliyor ya da ölümcül hastalıklarla genç yaşta boğuşabiliyorlar. Bir haberde gördüğümüz savaş veya ölüm haberlerini dakikalar sonra unutabiliyoruz fakat gerçek olduğunu ve bunları yaşayan insanların ya da yakınlarının neler hissettiklerini asla düşünmüyor, üstünde durmuyoruz. Bence, bu konuya ışık tutabilecek harika bir kitap var karşımızda.

Bir yandan ağlatıp, kalbinizi kırıp, içinizi burkuyor fakat diğer yandan da içinize umut dolduruyor. Kitapta verilen ve unutulmaması gereken asıl mesaj, güzellik-çirkinlik gibi kavramlar geçicidir fakat insanın kalbinin ve içinin güzelliği daimidir. Fern'in babasının da dediği gibi, ''Bazen güzellik ya da onun eksikliği birini gerçekten tanımanı engeller..''
Umarım günün birinde insanlar, günün birinde dış görünüşe göre yargıya varmamalarını öğrenirler.

Ütopik Kızlar ve Yabancı Yayınları sayesinde erken okuma yaptığım bir kitaptı Tersyüz. Dün kitaplığımda gözüme çarpınca tekrar başladım ve o sırada yorumumu blogda yayınlamadığım aklıma gelince şimdi ekleyeyim dedim. Keyifli okumalar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...