27 Temmuz 2016 Çarşamba

Kitap Yorumu: Postacı Kapıyı Çalmayacak | Ava Dellaira

Kitap Adı: Postacı Kapıyı Çalmayacak
Özgün Adı: Love Letters to the Dead
Yazar: Ava Dellaira
Seri: -
Tür: Genç Yetişkin, Romantik
Çeviri: Heves Berksu
Yayıncı: Martı
Sayfa: 352
Baskı: Mayıs 2014

"Size bu mektupları yazmaya başlayınca kendi sesime kavuştum. Sonra bana yanıt veren bir ses duydum. Bir şarkının farklı tınlayışında, bir filmin hikâyesinde, kaldırımdaki çatlakta açan bir çiçekte buldum yanıtı. Bir pervanenin kanat çırpışında, dolunaya dönen ayda... Yeryüzünde bu mektupları gönderebileceğim bir adres yok. Öldüğünüzü biliyorum ama sizi duyuyorum. Hepinizi duyuyorum. Buradaydık, bunun bir anlamı var, diyorsunuz."

Kısa süre önce ablasını kaybeden Laurel, onun nasıl öldüğünü bilen tek kişidir ve bu sırrı kimseyle paylaşmamasının bir nedeni vardır. 
Onu bu karanlıktan çıkaracak yardım eli, hiç beklemediği bir yerden gelir. Genç kız okulda verilen bir ödevle mektuplar yazmaya başlar. Bu mektupların ortak noktası ise erken yaşta hayata veda etmiş, onun için anlamı olan Amy Winehouse ve Kurt Cobain gibi ünlü isimlere yazılmasıdır. Zaman geçtikçe bu duygu yüklü mektuplar hem ablasının ölümü üzerindeki sır perdesinin aralanmasına hem de Laurel'in kendine bir yol çizip yetişkin bir bireye dönüşmesine yardımcı olur.


Postacı Kapıyı Çalmayacak o kadar güzeldi ki... Hani böyle bazı kurguların ruhu olur ve canlı, elle tutulur bir şeymiş gibi onu hissedersiniz ya... Bu kitabı okurken tam olarak bunu yaşadım. Daha uzun sürede bitirmiş olmayı isterdim çünkü her cümle sindire sindire okunmayı hak ediyordu.

"Size çok yakın olan bir şeyi kaybettiğinizde biraz da kendinizden bir şeyler kaybetmiş olursunuz."

25 Nisan 2016 Pazartesi

Yak/Yeniden Yaz/Tekrar Oku | Mim

Merhabalar millet! Nasılsınız? Biz 'iyi diyelim iyi olsun' modundayız. :D Minerva'dan Notlar bizi eğlenceli bir etkinliğe davet etmiş. Kendisine teşekkür ediyoruz. ^^


Kısaca etkinliğin kurallarını yazayım;
+Okumuş olduğunuz kitaplardan üçünü rastgele seçin.
+Bunlardan birini yakmayı, birini yeniden yazmayı, birini tekrar okumayı seçin.
+Bunu en az üç tur tekrarlayın.

Tuğçe



Bana göre çok boş bir kitaptı. Gayet 200-300 sayfaya sığacak bir konu uzatılmış, uzatılmış ve uzatılmıştı. Kapağı falan çok cici ama ıı-ııh.

10 Nisan 2016 Pazar

Kitap Yorumu: Kurtlara Söyle Eve Döndüm | Carol Rifka Brunt

Kitap Adı: Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Özgün Adı: Tell The Wolves I'm Home
Yazar: Carol Rifka Brunt
Seri: -
Tür: Genç Yetişkin
Çevirmen: Bahar Çelik
Yayıncı: Martı
Sayfa: 527
İlk Baskı: Kasım 2013

Aşk insanı büyütür; önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla...
Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz türde bir sevgiye kapılırsanız?
En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan. Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda ta kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?
Her bitişin yeni başlangıçlara açılan bir kapı olduğunu hatırlatan Kurtlara Söyle Eve Döndüm, önyargıların yalnızca gerçek sevgiye boyun eğdiğinin de güzel bir kanıtı...
 


Kurtlara Söyle Eve Döndüm... Bu kitap, kalbimi o kadar çok kırdı ki... Okumaya başlıyorsunuz, başlarda gayet normal her şey, iyi başlayan bir kitap sizi ne kadar etkilerse o kadar etkileniyorsunuz. Olaylar çok yavaş gelişiyor zaten. Ardından her sayfa çevirişinizde biraz daha hikayenin içine giriyorsunuz. Elinizden bıraktığınızda kafanızın bir tarafı hep o dünyayla meşgul oluyor. "Ne olacak acaba?" şeklinde düşünmüyorsunuz; size anlatılan, hissettirilen duyguları düşünüyorsunuz. Sona yaklaştığınızda ise "Ben okuyamam, devam edemem. Bunu kendime yapamam." diyorsunuz ama yine devam ediyorsunuz.


"Tüm bunlara ne oluyor sence?" diye sormuştu gözlerimin içine bakarak.
Omuz silkip, "Hiçbir şey olmuyor bence," demiştim. "Her şey sona eriyor ve kararıyor."
Finn başını sallayıp, "Bence de," demişti.
Eğer o gün kendinden bahsettiğini bilseydim başka bir şey uydururdum. O gün oracıkta Finn için mükemmel bir cennet hayal ederdim.

24 Mart 2016 Perşembe

Kitap Yorumu: Gitme | Selvi Atıcı [Kayıp Şehir #3]

Kitap Adı: Gitme
Yazar: Selvi Atıcı
Seri: Kayıp Şehir(#3)
Tür: Romantik 
Yayıncı: Nemesis
Sayfa: 496
Baskı Yılı: 2016


Nefret ve aşk arasındaki mesafe ne kadardır?
Kilometrelerce mi?
Belki bir adım kadar yakındırlar birbirlerine?

Belki de aralarında zerre kadar dahi uzaklık yoktur. Üstelik birbirlerine dönüşmeleri öyle hızlı gerçekleşir ki, hiçbir kalp nasıl sevdiğinden bir anda nefret ettiğini, sonra onu yeniden nasıl sevdiğini anlayamaz.

Sırılsıklam âşık olan bir kadın… Tek gecelik ilişkilerin adamı olan bir erkek… Ve geçirilen tek geceden sonra birbirinden nefret eden ya da belki tamamen âşık olan iki insan... Gerçekte hissettikleri şeyin ne olduğunu keşfetmeleri ise hiç kolay değil… Gitme, aşkın ve nefretin sınırlarında dolanmanıza neden olacak.


Mirza. Mirza. Mirza... Siz hiç bir karakteri ölesiye sevip aynı zamanda katili olmak istediniz mi? Eh böyle bir ikilemi daha önce yaşamadıysanız eminim Tunç Mirza size bol bol yaşatacak. Zira kendimden örnek vermem gerekirse, bir an kafasını duvarlara sürtüp kıvılcım çıkartmak isterken bir an sonra bütün dengem şaşıyor. Pamuklarla sarmalayıp kimseler görmesin, benden başka kimseler ondan haberdar olmasın diye bir yerlere kilitleyesim geliyor. Ama sonra birden geçmiş hafızamda alevleniyor ve tekrar başa dönüyorum. Kısaca açıklamak gerekirse bir kısır döngü yaşıyoruz Tunç Mirza ile. Kızıyorum, acı çektirmek istiyorum sonra "ya sen can mısın" diye sevmeye başlıyorum. Ve sonra tekrar tekrar yaşanıyor bu olay. Ha sanmayın ki bu döngü Mirza'nın kendisi ile alakalı. Tamamen benim hastalıklı tutumumdan dolayı olduğunu itiraf etmem gerek. Çünkü kitabın başlarında kendisine epeyce kızmanıza rağmen biraz ilerledikten sonra insanın sevmekten canını çıkarası geliyor. Ama ben eskiyi kolay unutamayan bir insanım. Taktım mı takarım :P
Şimdi diyeceksiniz yine ne saçmalıyorsun... O yüzden şakayı bir kenara bırakıp konuya giriş yapıyorum.

Selvi Abla'nın önceki kitaplarına yazdığım yorumları okuyanlar bilir ne derece kendisini ve kitaplarını sevdiğimi. Her yorumumda değinmeden geçmediğim bir unsur var ki, kendisinin yazacağı her şeyi istisnasız okumamdır. Bu ister bir kitap ister öylesine karalanmış bir taslak olsun, hiç fark etmez. Ciddi ciddi saatlerce, günlerce aşk yaşayabilirim eserleri ile. Bu nedenle Gitme'ye de büyük bir heves ve heyecanla başladım. Ama açıkçası büyük hayal kırıklığına uğradım... falan dermişim :D Şaka şaka. Bunlar hep Mirza'nın yan etkisi. Cidden adam insanın bünyesini alt üst ediyor. Mahvetti beni mahvetti! Evet yine dağıttım ortalığı farkında olmaksızın biliyorum. Siz beni taşlamadan giriş yapıyorum artık.-ve bu sefer ciddiyim.-

19 Mart 2016 Cumartesi

Kitap Yorumu: Köprü | Claire Wallis [Push #1]

Kitap Adı: Köprü
Özgün Adı: Push 
Yazar: Claire Wallis 
Seri: Push(#1) 
Tür: Yeni Yetişkin, Romantik, Karanlık
Çevirmen: İnci Nazlı
Yayıncı: Yabancı
Sayfa: 408


Köprüde dikiliyorum. Birdenbire, acımasız bir netlikle farkına varıyorum. Bir tek ben olmadığımı anlıyorum. Bunu daha önce de yaptığını biliyorum. Diğer kadınlarla. Başka şehirlerde. Başka köprülerde. Ama önemi yok. Onlar ben değildi. 

Emma Searfoss hayatı boyunca, kendisini taciz eden üvey babasından kaçmıştı. Evden ayrılmasının sebebi oydu. Ailesinden geriye kalanlarla bağını koparmasının sebebi oydu. Hepsinden önemlisi kontrol edemediği öfkesinin sebebi oydu. Yeni dairesinde mutfağını tamir etmek için yardıma komşusu geldiğinde, adamın esrarengiz büyüsü Emma'nın içindeki alevi sakinleştirmişti. David sakin ve kontrollüydü, ve Emma onun yanındayken hayatında ilk kez hissettiği bir güven duygusuna kapılmaya başlamıştı. Oysa ki David'in kendi ürpertici sırları vardı ve Emma tehlikeli bir çizgide yürüyordu; fakat David'in çekimine karşı koymak neredeyse imkânsızdı… 


"Hepimiz nedenleri biz olalım yada olmayalım, sırların elinden çekiyorduk. Ve bu yüzden, kendi kendimizin kurbanı olmuş bir dünyadaydık. Kimsenin anlamayacağı veya yargılanma korkusuyla sırlarımıza sıkı sıkıya tutunuyorduk. İnsanlar çalıyor, yalan söylüyor, aldatıyor, cinayet işliyor, görmezden geliyor ve kandırıyorlardı, ama bu yanlışların yükünü sanki bir nişan gibi onların kurbanları taşıyordu."

Şuan üzerimden kamyon geçmiş gibi hissetmem normal diye düşünüyorum. Zira kitabın sonu ve kurgusu insanda böyle bir etki bırakıyor. Ne okudum, ne oldu, ne ara oldu, nasıl oldu hiçbir fikrim yok. Her şey öylesi hızla gelişti ki. Sanki kitaba az önce başlamışım da hemen bitirivermişim gibi. Cidden neden yapıyorsunuz böyle şeyleri sevgili yazarlar? Şaka mı bu? Şakaysa bu nasıl mizah anlayışı. Lütfen ama öyle son mu olur? Tamam az çok bekliyordum böyle bir şey ama... Ne yapayım ben şimdi ikinci kitap ikinci kitap diye yalvarayım mı? Gerçi onu yaparsam da bu kez etki tır etkisi olacak büyük ihtimalle.

Biliyorum biliyorum... Yine ortadan daldım konuya adeta, farkındayım. Fakat fark etmişsinizdir ki biraz şaşkın, biraz çelişkide, biraz da altüst olmuş durumdayım. Bu nedenle ki pek kitabın konusuna değinmek istemiyorum. Anlatılmaz yaşanır sözü bu gibi kitaplar için kullanılabilir sanırım. O yüzden ben direk kendi duygularımla başladım. Çünkü beni tanıyanlar biliyor ki kitapları yorumlarken spoiler vermeyi seven bir insanım. Neyse...

29 Şubat 2016 Pazartesi

İnceleme: Karadeniz 2. Kitap Fuarı (28.02.2016)


Herkese merhabalar!
23-28 Şubat arasında gerçekleşmiş olan, 6 günlük 2.Karadeniz Kitap Fuarı'nın ne yazık ki dün son günüydü. Tuğçe ile birlikte sadece son gün fuarda bulunabilmiş olsak da buna da şükür diyoruz. Zira bir gün gitmek hiç gitmemekten daha iyidir diyerek optimist bir bakış açısıyla yaklaşıyorum olaya. 
Geçen yılki fuarda da bulunmuştum fakat o zaman yanımda bir Tuğçe yoktu. İnsanın yanında istediğinde kitaplardan konuşabildiği, yorum yazarken rahat rahat fikir alabildiği ve tabii ki birlikte blog yazabildiği bir kitapseverin daha olması kesinlikle müthişti. Bu yıl bu açıdan daha bir hevesli katıldığımı söyleyebilirim. Yine de itiraf etmem gerekir ki bazı açılardan pek tatmin olduğumu söyleyemem.

Öncelikle bir takım karşılaştırmalarda bulunacağımdan "buraya" geçen yılki inceleme yazımı bırakıyorum. Eski yazıma göz atarsanız nasıl mutlu bir şekilde ve ellerim kollarım kitap dolu olarak geri döndüğümü anlayacaksınızdır. Fakat bu yıl aldığım kitap sayısı benim için komik derecede azdı. Zira fuar haberini aldığımda yerimde duramayıp hemen bir liste hazırlamıştım. Tabii fuar indiriminin bu derece az olacağı aklımın ucundan geçmemişti.(Ki geçen yıl cidden çok iyiydi fiyatlar) Birçok kitap sitesinde yapılandan daha az indirim söz konusuydu. Hal böyle olunca insanın aklında direk "Neden internetten bu fiyata iki kitap alacakken fuardan tek kitap alayım?" sorusu geliyor. Eh belki bazıları böyle düşünmedi ama benim aklımdan ilk geçen düşünce buydu diyebilirim. 

27 Şubat 2016 Cumartesi

28 Şubat Pazar Günü Tüyap'tayız!



Merhabalar millet! Nasılsınız? Biz harikayız. ^^ Belki yayınevlerinin sayfalarından vs. görmüş, duymuşsunuzdur. Bu seneki Tüyap Karadeniz Kitap Fuarı, 23-28 Şubat tarihleri arasına alındı. Yani yarın fuarın son günü ve Sümeyye ile 11.00-15.30 civarı oradayız. Bizimle fuarda tanışmak, görüşmek, kitaplar hakkında konuşmak isteyen olursa Facebook'tan ya da aşağıya adreslerini bırakacağım kişisel hesaplarımızdan ulaşabilir. Gelme imkanı olan herkesi bekleriz, görüşmek üzere! ^^

Tuğçe (Facebook, Twitter) - Sümeyye (Facebook, Twitter)

9 Şubat 2016 Salı

Kitap Yorumu: Gece İle Şafak | Fatma Erdek

Kitap Adı: Gece İle Şafak
Yazar: Fatma Erdek
Tür: Romantik 
Yayıncı: Ephesus
Sayfa: 523
Baskı Yılı: 2015


Karanlıkta bile gören gözdü yürek. Bir kez bağlandığında, iz sürüyordu. Onlar sevgiyi de, acıyı da birlikte yaşamışlardı. Büyüklerin dünyasında kötülüğün kurbanı olmuş, kaderin savurduğu farklı yönlerde kaybolmuşlardı.

Yıllar geçmiş, yaşamlar değişmiş, dile getirilemeyen acılar karanlıklarda hapsolmuştu. Ancak bir gerçek vardı ki; aynı ateşte yanan yürekler, biraz örselenmiş, biraz olgunlaşmış olsa da, birbirini tanıyordu.

Fakat hayat bu kez onlara farklı roller çizmişti. Gece, intikam ateşiyle yanan bir kadın… Şafak, sevdiği kadını korumak için kendinden vazgeçmeye hazır bir erkek… Gerçeği ararken, aşkın ve tutkunun esiri olan iki yürek…

Bir yanda dar, çıkmaz sokaklar, birbirine yaslanmış gecekondular, benzer yazgılar, yüzler, insanlar… 

Diğer yanda karanlığa sahte ışıklar yakan sazlı sözlü mekânlar, suçlar, suçlular, hem sefil, hem de göz alıcı hayatlar…

Tehlikenin koynunda, sırlarla çevrili derin bir AŞK hikâyesi okumaya hazır mısınız?


Önceki yorumlardan bazılarında "spoiler vermeden yazarken zorlanıyorum" tarzı bir şeyler demiştim. Erken konuşmuşum şuan anlıyorum. Sanırım bu konuda beni en çok zorlayan kitap oldu Gece İle Şafak. Tek bir hikayeden ibaret değildi çünkü. Hikaye içinde hikaye vardı sanki. Öyle çok insanın hayatına göz attık ki o 500 sayfada. Geçmiş ve günümüzün paralel olarak gitmesi de tuz biber oldu üstüne. Bir an mutlulukla gülümserken bir anda gözleriniz dolu dolu olabiliyor. Ya da bir an merak içindeyken hemen sonrasında o merak duygusunu gidermenin, gizemi çözmenin hazzını yaşayabiliyorsunuz. Karmakarışık duygulara kapılmışken, biraz da alt üst olmuşken bir bakıyorsunuz o son sayfaya gelmiş, kapağı kapatmışsınız. Yüzünüzde buruk bir gülümseme, "keşke bitmeseydin" diyor ve tüm bunlar gerçek miydi, kurgu muydu diye düşünmeye başlıyorsunuz. En azından beni bu açıdan çokça etkiledi diyebilirim.

25 Ocak 2016 Pazartesi

Kitap Yorumu: Ruhumdaki Canavar | J.M. Darhower [Monster In His Eyes #2]

Kitap Adı: Ruhumdaki Canavar
Özgün Adı: Torture To Her Soul
Yazar: J.M.Darhower
Seri: Monster In His Eyes(#2)
Tür: Yeni Yetişkin, Romantik, Karanlık
Çevirmen: Arzu Altınanıt
Yayıncı: Yabancı
Sayfa: 480



Ben iyi bir adam değilim. Değilim işte. Biliyorum. İçimde, dünyada en ufak ışık zerresi bile bırakmayacak kadar karanlık var. Ama zarar veremeyeceğim biri var, söndürmeye cesaret edemediğim tek bir ışık… Karissa. Benim bir canavar olduğumu düşünüyor ve belki de öyleyim. Onu her dokunuşumla ürkütüyor, ruhuna işkence ediyorum. Ama ben tek değilim. Dünya canavarlarla dolu ve en tehlikelileri ben değilim. Onların yanına bile yaklaşmıyorum. Tanrı bana yardım etsin ki onu seviyorum. Seviyorum işte. Ve Tanrı, onu benden almaya çalışan herkese de yardım etsin.


Hazır üçüncü kitabın kapağını, arka kapak yazısını, çıkış tarihini taze taze öğrenmişken tüm işlerimi bir kenara bıraktım ve Vitale’in bakış açısından olayları okumak için kendimi ikna edebildim. Bakmayın ikna dediğime… Gözlerindeki Canavar bittiğinde konuştuğum, kitabı anlattığım arkadaşlar bilir ne derece heyecanla ikinci kitabı beklediğimi ama ne oldu bilmiyorum çıktığından beri bir türlü cesaret edemedim başlamaya. Bunda olumsuz yorumların etkisi olmadığını söylesem, eh yalan söylemiş olurum. Yerli yabancı birkaç okurun yorumlarına göz attıktan sonra soru işaretleri oluştu kafamda. Ya sevmezsem, ya kafamdaki Vitale tablosu yerle bir olur da favori karakterlerimden birini kaybedersem diye düşünüp kendimi yediğim de doğrudur. Hastalıklı bir biçimde Vitale karakterine takıntılı olmam da pastanın süsüydü diyebilirim tabiri caizse. Ama sonunda hiçbir şeyi umursamayarak başladım kitaba. Biraz ders çalışıp biraz Naz’ı okuduğumdan iki gün gibi bir sürede ancak bitirebildim. Kitap bittiğinde ise kendime kızmadan edemedim. Zira bunca zaman boşu boşuna kuruntu yapmış ve kitabı kitaplığımda bekletmişim. Keşke daha erken okusaydım dediğim nice kitaplardan oldu Ruhumdaki Canavar anlayacağınız.

16 Ocak 2016 Cumartesi

Kitap Yorumu: Pinokyo'nun Rüyası | Selvi Atıcı [Kayıp Şehir #2]

Kitap Adı: Pinokyo'nun Rüyası
Yazar: Selvi Atıcı
Seri: Kayıp Şehir(#2)
Tür: Romantik 
Yayıncı: Nemesis
Sayfa: 464
Baskı Yılı: 2015



Gecenin karanlığı üzerine en derin koyuluğuyla çöktüğünde Gazel, bir binanın en üst katındaydı. Ve o binadan canlı çıkması imkânsızdı. Hayatta tek bir kez bile olsa, geleceğiyle ilgili bir kararı kendisi verebilmek istedi. Nasıl öleceğini seçebilmek istedi. Onu kovalayan adamlar çoktan o binaya girmiş ve merdivenleri çıkmaya başlamışlardı. Birazdan yakalanacaktı. Ve yine, birilerinin onun adına verdiği kararları uygulamak zorunda kalacaktı. Başkalarının elinde oyuncak olmaktansa, ölmeyi tercih etti. Ve kendini boşluğa bıraktı.

Aynı gece, Ömer'in üzerine de kopkoyu bir karanlıkla çökmüştü. Bütün gün hastalarıyla ilgilenmiş ve ameliyattan ameliyata koşturmuştu. Trafikten kurtulmak için girdiği ara yolda ilerlerken aklından geçen karmakarışık düşünceler, büyük bir gürültü ve sarsıntıyla bölündü. Pat!

Arabasının üzerine bir şey düşmüştü. İlk anda ne olduğunu anlayamadı ama birkaç saniye sonra ön camına doğru uzanan bir kadın eliyle karşı karşıya kaldı. O el Ömer'e, 'beni tut' diye yalvarıyor gibiydi. O eli tuttuğu anda, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne Ömer için; ne de Gazel için…


Selvi Ablanın yazılı diğer eserlerini birçok kez okumama rağmen Pinokyo'nun Rüyası ve Kalbim Sende Kalmış'a bir türlü başlayamamıştım. Bu yüzden Kimliksiz ve Sen'den bir tık daha merakla okuduğumu kabul ediyorum Ömer ve Gazel'in hikayesini. Kimliksiz'de birkaç kez rastlamıştık sevgili Ömer'e ama çok da fazla tanıma şansı bulamamıştık. Kim bu Adem ve Deryal'le bu kadar içli dışlı olan Doktor diye düşünmüyor değildim haliyle. Eh bir de arada bir sayfalarda rastladığım Doktor Ömer resimleri ve alıntıları vardı ki... O görselleri gören, hatırlayan arkadaşlar beni iyi anlayacaktır eminim. Neyse... Darısı Adem'in hikayesinin başına diyor ve yoruma geçiyorum.

4 Ocak 2016 Pazartesi

Kitap Yorumu: Devrimin Kızı | Amy Engel [The Book of Ivy #2]

Kitap Adı: Devrimin Kızı
Özgün Adı: The Revolution of Ivy
Yazar: Amy Engel
Seri: The Book of Ivy (#2)
Tür: Genç Yetişkin, Distopya
Çevirmen: Aslı Tümerkan
Yayıncı: Yabancı
İlk Baskı: Kasım 2015
Sayfa: 264

BEN IVY WESTFALL. KURUCUNUN KIZI.
Nükleer bir savaş sonrası hayatta kalan az sayıdaki insandan biriydim. 16 yaşında kendimi bir güç savaşının ortasında buldum. Annemin katilinin oğluyla evlenmeye zorlandım. Görevim o kadar da zor değildi. Devrime öncülük edebilmem için kocamı öldürüp ailemin yönetimi ele geçirmesini sağlamalıydım, o kadar…
Ben Ivy Westfall. Artık sistemin kurbanı değilim. Görevim artık eskisinden daha zor. İnandığım şeyler uğruna, her şeyimi kaybetme pahasına savaşacağım… 
İsmim Ivy Westfall. Ben Devrimin Kızı’yım.

Aylar, hatta 2016'ya girdiğimiz düşünülürse koca bir yıl sonra hepinize yeniden merhaba... Nasılsınız? Ben burayı çok özledim. Okuduğum kitaplar hakkında bir şeyler yazmak bana o kadar çok iyi geliyormuş ki... İnsan yazamayınca anlıyor. Artık şu sınav olayını atlatıp, eski hayatıma geri dönmeyi çok istiyorum. Burayla ilgilenemediğim zaman diliminde Doğum Lekesi, Kış Bahçesi, Meleklerin Kanı gibi birbirinden güzel kitaplar okudum ama oturup yazacak enerjiyi kendimde bulamadım. Her neyse, kendime verdiğim birkaç günlük tatilin son saatlerindeyim. O saatleri de böyle değerlendirmek istedim.


Eğer burada olsaydı ayağa kalkmama yardım ederdi ve kaygan kayalar bizi tehdit ettiğinde birbirimize dayanarak nehrin karşısına beraber geçerdik. Çünkü beraberken her zaman daha iyi, daha güçlü olurduk.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...